16.45 Yazısı

Farklı seslerden aynı cümleleri işitmekle geçiyordu sanki her şey. Böylesine sıradan ve kendini yineleyerek devam ediyordu. Sonra birgün, sabaha karşı menekşe kokuları sardı etrafımı rüyamda. Tarifsiz huzurlar ile gelmişti...

Uyandığımda çok ağladım. Öyle büyüktü ki çaresizliğim, aradım durdum aylarca o kokuyu.
Sızladıkça sızladı yüreğim. Ben o sızıda kayboldum...

Yine bir gün sabaha karşı çok farklı bir ağrı hissettim rüyamda. Uyandığımda hâlâ devam ediyordu. Anladım ki tüm bedenimi saran bu ağrı, binbir kırıklık ile gülümsememi sağlayan ağrıyla aynıydı. Meğer ben tüm kırgınlıklarımı herkesin uyuduğu sabaha karşı vakitlerinde toplamışım. Meğer ben bir, ay geceyi terk ediyor diye darılmışım...

Sonra, tüm arayış ve sonuçsuz kalışlarımdan çok çok sonra, içinde kaldığım kuyuya alıştığım zamanlarda parça parça ışıklar dağıldı içime. Sanki biri özellikle yerleştiriyordu. Kapkara gecelerin birdenbire aydınlanışına şahit oldum. Cılız bir ışığın, sessiz sessiz büyümesini izledim öylece. Farklı farklı kokularda, farklı farklı izlerle...

Çok garip bir ses takıldı o gecelerden birinde. Dinledikçe uzasın istedim. Uzasın ve bitmeyen bir ezgi halini alsın. O bittikçe ben başa sardım. Nedensiz, tüm gece yankılandı odamda. Her vuruş, her aralık onunla doldu. İnce ince yayıldı. Önce geceye, sonra yüreğime.

Biraz daha sonra, ben kendimi uyuşukluğuma teslim etmişken ve bu notalar kulaklarımda defalarca yankılanırken, sağa sola savrulan adımlarımın düzensizliği kimsenin dikkatini çekmiyor ve herkes sakince (!) yaşıyorken, bir gün hiç beklemediğim bir anda darıldığımı anlamışçasına geliverdi Ay gökyüzüme.

Daha ortalıkta akşamın çöküş izleri bile yokken. Farklı sesleri karıştırdı rüyalarıma. Aylarca duyamadığım, araya araya yorulduğum menekşe kokularıyla...
Koca koca kalabalıkların içinden, çığlıklarımı duyarcasına. Bir sabah, tüm dünyaya ve tüm gecelere darıldığımı anlamış gibi geldi. Sessiz sessiz, yüreğinde fırtınalarla.

Canım birkaç gün çok yandı.
Buydu sanırım, tam olarak buydu onca boşluğun nedeni. Hiçbir şeyin boşlukları doldurmaya yetecek güce sahip olamayışı, kendimi de mürekkebimi de dizginleyemeyişim...

Hepsi meftûn oluşuma armağanmış gibi. Sonsuz bekleyebilme kabiliyetine sahipmişçesine  kabullenmek bâzı şeyleri.
Hepsi, evet tam olarak hepsi, ansızın, ben ortalıkta bir var, bir yokken devleşmiş rüyalar gibi.

Canım hâlâ yanıyor. Alışamadığım yerlerde, herkesten habersiz ve yüreğimden izinsiz, gizli gizli dolaşıyormuşum gibi.

 Attığım her adımda ayağımı kesiyor kırık parçalar. Benim sokaklarım bu parçalarla dolu. Kanadıkça kanıyor ayaklarım. Bu kesiklerle tuz dökülmüş kaldırımlardan da geçiyorum. Ama bir defa olsun geriye bakamıyorum. Aklım karışsın istemiyorum. Canım yana yana "Bu sefer yanlış yapmıyorum! " diye bağırıyorum, kimse duymuyor. Kanayan ayaklarımı ve o kırık parçaları kimse görmüyor.

Ben böyle biliyordum hep. Ay, hepsine darıldığımı anlamışçasına benden habersiz, bana gelinceye kadar...

Canım hâlâ yanıyor. Fakat şimdi, canımı yakan şey ne o kesiklere değen hava ne de tuzla kaplanmış kaldırımlar...
Canımı yakan sabahların oluşu. Canımı yakan uzak uzak ağlamak. Canımı yakan ellerimin titreyişi ve uyuyamayışlarım...

Daha önce böyle değildim.
Eğer değişmekse ve daha da susmaksa bunun adı ben değişiyorum. Ve ben değişirken bu yaşıma hapsolmak istiyorum.
Bir yangın ancak bu kadar güzel çağırabilirdi. Ancak böyle yakabilirdi gözlerimi. Bu yaşımı geçmek istemiyorum. Bu yangın, bu sessizlikler, bu parıltılar ve kelimeler bana bu yaşımın armağanı. Bir yıkıntıdan sonra yeni birşeyler inşâ edebiliriz. Bunu fark edişimin, canım yansa da geriye dönemediğim fakat acısını dahî ezberlediğim yolların adı bu yaş...

Tüm olmazlarımı kaybedişimden canımın yanışı...
Tüm sınırlarımı büyükçe depremlerle aşışımdan. Ruhumdaki vazgeçme dürtüsünü kirden kararmış sayfalara atıp kaçışımdan. Tüm 'hiç'lerimi bir geceye toplayışım ve bu geceden sonrasını yaşamak istemeyişimden...

Uzun uzun dalıp gitmelerimdendir benim canımın yanışı. Uzaktan izlendiğimi fark edemeyişim ve yersiz yakama yapışan hüzünlerden. ..

En çok uzunca bekleyişleri göze alacak cesaretimden yanıyor canım. Sonuçsuz kalacağım ve bir kırgınlığı daha kaldıramayacağım korkusundan sökülüyor benim ciğerlerim.

Şimdi kurulan onca güzel cümlenin heves parıltısı sönünce kaybolup gideceği sebebinden tedirgin yüreğim...
Uzakta olsa bir son yaşayamayacağım hissiyle kesiliyor nefeslerim. Korkularım, yaşadıklarımı aşmış yürürken, ışığımı kaybetmekten içime saplanan bu ağrı.

Benden çok önce bahsetmiş şair, şu sıralar benim de 'yangın yeri yüreğim'...

Yorumlar

  1. Başlangıçta kulak tırmalayıcı bir üslup ve gönül okşayıcı bir kurgu...Ancak sonlara doğru bu kurgunun yanında harika cümleler sanki heybeden dökülürcesine dizilmiş.. Hele o ''hep aynı yaşta kalma'' kurgusu tarifsiz bir zevkle tadından doyulmazdı... Tebrikler, gerçi daha çok sözcük zihnimin ve kalbimin duvarlarını tırmanıyor ama bu saatte beden zihin ve kalp yetmezliği alıkoyuyor beni; eyvallah Ferimah eyvallah Allah kalemini güçlü kılarken kalbini kansız bırakmasın; çünkü şair Kapkıner, şiir şairin kanlı gömleğidir, der..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dokuzun Öyküsü

Salt Bilmek Anatomisi

Şâd