Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İstasyon ve Büyük Sarı Ziller

Yeryüzünde kalakalmış biri, en fazla neyi ispat edebilir ki ? Nereye doğru kalkışa geçtiğini asla bilmediğiniz trenlerin, içinizdeki istasyonlarında, siz de böyle sorular soruyor musunuz kendinize ? Trenin kalkmasına 15 saniye kala mesela, kendinize sorduğunuz soruların herhangi birine cevap verip o istasyondan çıkarabiliyor musunuz ruhunuzu ? Ben çıkaramıyorum. Ne trenin kalkmasına 15 saniye kalıyor benim istasyonumda, ne ben kendime verebilecek nitelikte cevaplar bulabiliyorum. Öylece hep bir yolculuğa 15 kalmasını bekliyorum. Saniyeler, dakikalar, saatler. Zaman kıstasımın ne olduğunu bilmeden sadece bekliyorum... İstasyonum güncel hayat istasyonlarından çok uzak ve çok eksik bir şekilde sürdürüyor varlığını. Belki bu eksikliği aslında onun ayrıcalığı ve kendisini sürdürme şeklidir ve belki sırf bu yüzden hiçbir yolculamayı içine sığdıramıyordur... Yolculamak... en çok korktuğum kelime ve en haz etmediğim eylem... Fazlasıyla ürkütücü ve soğuk geliyor. Soğukluğu kirpik diple

Fariba'ya

Nasıl bir tekdüzeliğin içerisine, düzen diyerek ittiler böyle seni ? Nasıl bir çıkmazın köşesine gözlerini öylece bağlayıp bıraktılar ? Ağzında ipek bir mendil, saçlarında haftaların verdiği bozulmuşluk, nasıl beklettiler seni gecelerce soğuklarda ? Ne ağlamalarının sesi deliyor gökyüzünü ne çığlıklarından titreyen camlar patlıyor gözlerinden dışarıya şimdi... Zaten patlasaydı, rahatlardın. O patlayamamışlık, dağılamamışlık parçalamış yüzünü belli ki... Kaç haksızlığa sustun sen mesela ? Susmaktan ziyade, kaç kez haksız olduklarını bile bile seni susturmalarına karşı koyamadan kalakaldın olduğun yerde ? Çok kez, kan bağım. Çok kez... Çok kez tırmaladılar ruhunu. Ben birşey yapamadım. Çok uzak tuttular, dokunamadım... Çok kez kanadı kolların. Çok kez ilaç tutmadı damarların. İçine attığını sandığın her şeyi boğazına attığından, çok kez tıkandı nefes alıp verişlerin. Öyle ki, sen bile göğsünü saran o hırıltıyı hissedemedin. Böyle hissedemeyip bilinç kaybedişlerine zamanla bir

Beyaz Adama Kızıl Saç Olmak

Çivisini kendi ellerimle söktüğüm bu dünyada, güzel şeyler de oluyor, değişimin büyüklüğüne ve muazzamlığına kaptırıyorum kendimi. Sökük çivilerin arkalarında bıraktığı boşluklarda mesela sarmaşıklar boy atmaya başlıyor. Bu boşluğun yeşillenişine bakarken içimdeki puslu geceyi de bir yana dağıtmıyor değilim elbette. Daha çok şeyi dört gözle ve olağanüstü bir heyecanla beklemeye başlıyorum. Yaşamadınız mı aynı şeyleri siz de  ? Hani mesela günde sadece bir defa sulanması gereken ve birden fazla su alışında canından olan çiçeğin sulama saatini, her gün iple çekmediniz mi ? Çok özel bir buluşma değil mi o sizce de ? Yaşaması için gerekli olan bilet elinizde ve ona hediye etmek için can atıyorsunuz. Basit bir sulama değil yani anlatabildim mi ? Yaşam veriyorsunuz, o yaşamı köklerine kadar aldığını görmek için kim canla başla, zamanla savaşmaz ki ? Siz savaşmadınız mı ? O yüzden mi kir içinde kalpleriniz ? Ya da mesela hiç çok yaşlanmış birinin evine girdiğinizde camların kirlenmişl