Kayıtlar

Ağustos, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Düşle Yeter

Göğüs kafesinin içinde bambaşka bir dünya var. Her rengin, her tonu özenle yerleştirilmiş. Simsiyah bir boşluk üzerine parça parça ayrıştırılmış. Ve o siyahlık sadece bir fon haline dönüşmüş o renkli bulutların arkasında. O dünya senin dünyan. Sana ait... Mor bulut var bir köşesinde. İçerisinde bir ağaç. Dalları oldukça kalın bir dut ağacı. O ağacın bitişiğine kurulmuş bir salıncak. Salıncağın üzerinde senin hüznüne gölgelik yapacak beyazlık. Bir de hemen yanında oradan oraya koşmaya ve eğlenmeye gömülmüş, gülen gözleriyle devasa sıcaklıklara sahip olan, yorulunca da büyük bir hevesle yanında uzanıp soluklanan bir çocuk. İzliyoruz bir müddet. Fakat elimizde olmadan sanki bize burada bu kadarcık süre ayrılmışçasına hemen solunda, sanki ona yapışıkmış gibi bizi bekleyen ikinci bir buluta geçiyoruz. Mesafe çok uzun değil, yorulmuyoruz. Bulut sarı. İçeriye, bir kapının açılmasıyla tüm sessizliği yerle bir eden konuklar gibi girdiğimizi hissediyoruz. Aynı anda ikimiz de.  Oda ka

Değişmeyen Şeyler Var

Bir iz var kalpte. Her görmek isteyene apaçık gösteremiyor kendini. Bir iz var kalpte. Sesi dünyadaki tüm şarkılara kaynak oluyor. Büyüyor o iz. Geçen her saatte katlanıyor. Birkaç çıkmaza gömülmüşken birkaç cümlesiyle gözlerinize dokunuyor. Kapkaranlık bir yerde bir başınızayken tutacağınız el, uzun bir koşudan sonra soluk soluğa kalmışken size yetişen nefes oluyor. Onca dua ve onca hüzün bir bir süzülüyor birkaç satıra. Önceki gece toparlanamıyorum diye hıçkıra hıçkıra ağlayışınızı selamlarken bu gece sevinçten uyuyamayacağınıza sebebiyet veriyor kısa birkaç kelime. Çıkmazı olmayan sokaklara sürüklenişinizi durdurmak adına her zorluktan bir parça çalıyor. Birleştire birleştire, uyuştura uyuştura ulaşıyor. Mesela kısa bi ses değiyor sesinize. Ne Baharda ne de Kışta vardır o dizginlik. Böyle sonsuz elemlerden sizi sıyırmaya gelmiş sonsuz beyazlıklar gibi. Tavanı daha farklı izliyorsunuz bu gece birde. Korku ve endişelerden çok birkaç dakikalık mutlulukları hesaplıyorsunuz. Ta

İnilti

Nasıl iğrenç ve tiksinti duyulası bir gece. Sanki içinde barındırıyor tüm eksikliklerimizi. Alışılan bir tınıdan uzakta uyuyor olmayı ve bu tınıdan sonsuz uzakta güne başlamayı barındırdığı gibi mesela. Günün tüm aydınlığını çöp edebilecek bir gece. Çaresiz, boş ve sulanmış gözler. Titreyen bir çift kol ile balkon korkuluklarına tutunmuş, oradan gökyüzüne yüzünü asan insanları izlemeye başlayan ben varım bir de bu gecede. Nasıl tiksinti duyuyorum ve nasıl da içine gömülüyorum sessiz sessiz. Alışmış olduğum tona asılı kaldığım süre zarfından sonra ondan uzak kalışımın ilk gecesi. Her renk aynı gibi. Her yer siyah. Tek kat açılmaz hiçbir açıdan. Her yeri tamamen kara. İnsan düşebilirmi bir telefon boşluğuna ? İnsanın canını yakar mı hiç kapalı olduğunu belirten o ses ? Ya da öbür uçta sesini duymak istediğiniz zâtların sesinize yanıtlarla ortaya çıkamayışı ? Öylece saklanması o sessizliğe ? İnsanın gözleri sulanır mı bir renk eksildi diye ?... Boş bir caddeye bakıyorum ve bitmiyor bu

Nasıl Bitecek ?

Bir kapının daha açılış sesi aydınlatıyor geceyi. Sağlam bir adımın atılışı inletiyor sessizliği milim milim. Artık birşeyler daha net, sisli görünümü altında ayırt etmek çabalarında boğulmamak bir nebze daha açıyor koyulukları. Birkaç farklı ses ve birkaç farklı nefes. Yetiyor tamamen değişmesine rayına oturduğunu sandığımız şeylerin. Hep sanmalar ile düşüyoruz farkında olmadan. Öylece dimdik yokuşlardan yuvarlanışımızın adı oluveriyor. Bir cümleye takılıp kayıyoruz. Baştan sona tüm hayatımızı bir cümle değiştirebiliyor, gününüzün nasıl geçeceğine, nasıl nefes alacağınıza, adımlarınızı nasıl ve hangi hızda atacağınıza ve göz açıp kapayışlarınıza, tüm bunların hepsine bazen tek bir cümle etki edebiliyor ve kendinizden dahi gizlediğiniz tüm yaşantınızın kontrol noktası vazifesini üstleniyor.. Tam olarak bunlara saplantılıyken yakaladı beni o cümle. Herşeyin, aslında anahtar vasfı taşıyan birkaç kelimeye bağlı olduğuna olan inancımı pekiştirirken. Önce hafif dalgalandı boşlukta. Yayı

Tını

Binbir zahmetle çekip çıkardılar bizi o karanlık ve köhne yerlerden. Çeşit çeşit sızıyla katlandılar griliklerimize. Şimdi adım adım aynı sona sürüklenişimizi izlemekten başka birşey yapamıyoruz. Öylece, kendi yok oluşumuzu büyükçe sessizliklere gömüle gömüle izliyoruz. Kimse 'acaba?' Diye düşünmenin dışına çıkamıyor. Ve yine kimse, içimizde geceler boyu biriktirilen keşkeleri duymuyor. Milim milim yaklaşıyoruz gülümseyeceğimizi düşündüğümüz günlere bu karanlık içerisinden... Bir salıncağa ilişiyorum usulca. Yeşil bir örtüyle kaplanmış. Gece yoğun, yıldızlar herzamankinden çok daha parlak ve yakın görünüyor. Gözlerimi asıyorum gökyüzüne. İçinde tedirginlik barındıran tüm bakışlarımı. Titreyen ellerimle usul usul yıldızların arasına bırakıyorum. Sonra uzanıyorum yeşil örtü giydirilmiş salıncakta. Üzerime yağıyor bakışlarım. Kendime gelmek için gökyüzünden geçiyorum. Başka bir yol bulamıyorum beni hafifletecek. Başka bir çıkıştan yayılıp da gelen temiz havayı hissedemiyorum..