Nasıl Bitecek ?

Bir kapının daha açılış sesi aydınlatıyor geceyi. Sağlam bir adımın atılışı inletiyor sessizliği milim milim. Artık birşeyler daha net, sisli görünümü altında ayırt etmek çabalarında boğulmamak bir nebze daha açıyor koyulukları. Birkaç farklı ses ve birkaç farklı nefes. Yetiyor tamamen değişmesine rayına oturduğunu sandığımız şeylerin.

Hep sanmalar ile düşüyoruz farkında olmadan. Öylece dimdik yokuşlardan yuvarlanışımızın adı oluveriyor. Bir cümleye takılıp kayıyoruz. Baştan sona tüm hayatımızı bir cümle değiştirebiliyor, gününüzün nasıl geçeceğine, nasıl nefes alacağınıza, adımlarınızı nasıl ve hangi hızda atacağınıza ve göz açıp kapayışlarınıza, tüm bunların hepsine bazen tek bir cümle etki edebiliyor ve kendinizden dahi gizlediğiniz tüm yaşantınızın kontrol noktası vazifesini üstleniyor..

Tam olarak bunlara saplantılıyken yakaladı beni o cümle. Herşeyin, aslında anahtar vasfı taşıyan birkaç kelimeye bağlı olduğuna olan inancımı pekiştirirken. Önce hafif dalgalandı boşlukta. Yayıldı yayıldı ve yayıldı.

Geri dönüşü, gidişinden daha garipti. Daha çok titreyen, daha çok sarfedilecek noktalarla yaşamaya alışmış cümleler biriktiriyordum. Cümlelerim ne amaç uğruna bir ajanda köşeciğine sıkıştırılmış ve kim uğruna bu eziyeti çektiklerini sorarlarken ben sadece susuyordum. Bir gün tüm cümlelerimin kapkaranlık bir yol üzerine aydınlatma olabileceği düşüncesinden habersiz. Bu düşünceden uzak ve tüm bunlara cahilken...

Yeni bir paragrafa eski bir cümlemi armağan edecekken dank ediyor birşey tüm sessizliğime.

Anahtar olan kelimelerle kaplanmış bu cümleden uzaklaşamayacağım bildiriliyor bir yerlerden. Ses edemiyorum, bu zifiri karanlıkta ışığını dilediğim bir cümle istiyorum en derinlerimden. Kurtarıcı olacak bir cümle. Kaybolan ve pörsüyen tüm cümlelerimi kaldırabilecek, yeni bir cümle...


Buluyor beni. Çağrıldığını hissedişine kapılmış karanlığıma yaklaşırken gördüm kendisini. Adımları titriyor. Kendi cümlelerimin kırgınlığı dışında kağıt üzerinde yansıması metrelerce öteden yüzüme vuran ve böylesine ince duran bir cümle görmemiştim daha önce şu kıyılarda.
Yaklaşıyor tedirgin tedirgin. Tek eksikliği yok içerisinde. Eskiyen yanlarıma yama olmaya gelmiş gibi bir hava dolaşıyor üzerinde.

Açıkta kalan yerlerini bir bir kapatmaya, bir bir aydınlatmaya şu kapkara kağıtları, nefes alışlarını düzeltmeye, cümlelerine ölçütler koymaya, yaşamayı öğretmeye geldim diyor inceden.

Zarifliğinin üzerine zariflik tanımadığım tınılar gönderiyor titreye titreye geçtiği yollardan. Başını yastığa koyuşunda uyuyamayışlarının verdiği sızıları işliyor harf harf. Tam karşımdan bana doğru dimdik bir cümle geliyor.

Sanmaların dışında, yuvarlanıp yara bere içerisinde iyileşmeden hep yeniden kaybolmalardan uzaklaştırmak adına.. dimdik geliyor. Ayaklarının titreyişi, vücudunun sarsılmasına sebebiyet vermiyor. Adım atışları, dünyanın en şiddetli titreyeninin gelişine haber verir gibi. O cümle kurtaracak gibi bakıyor sarıp sarmaladığım yıkık dökük parçalanmış cümlelerime.

Hafiften gülümsüyor. Ay ışığı diye geçiriyorum içimden. Ay ışığı yansımış bu cümlelere.

Yabancı bir ortamda iki farklı cümleyken koca bir satırı oluşturuyoruz çok geçmeden. Farklı kitaplarda geçmiş, aynı anda altları çizilmiş ve farklı  defterlere birebir aynı olarak not alınmışız. Habersiz, nefessiz, bunca sayfa içerisinde bir göz değişine denk gelmeyi beklemiş, bu denk gelme adına ne boşluklara düşmüş ve ne yanlışlara imza atmışız...

Boşluk olarak nitelendirdiğimiz o matlıktan kurtuluşumuzu öyle bir tebessümle karşılıyoruz ki, bir dünya sanki sadece bize ayrılmış. Sanki gün batımı sadece bize ait olmuş ve tüm kitaplar sanki sadece biz aynı sayfalarda birbirimize denk düşelim diye yazılmış.

İki farklı cümle var şimdi koskoca bir kitap içerisinde.

 Kitap hiç bitmiyor. Aynı cümle hep daha yeni renklerle koskocaman satırlar haline giriyor. Satırlar paragraflara onlar da sayfalara dönüşüyor. 2 cümleyle başlayan bir kitap yepyeni harflerle süslenmenin heyecanına kapılıyor. Süslemeler bitmiyor harfler çoğalıyor. Biz her satırda daha farklı tonlara erişiyoruz. Rengimiz her sayfada açılıyor.

Sayfalar, bizi sonunu hasretlerle beklediğimiz hikayelere sürüklüyor. Ve çok geçmeden sezdiriyor kendini son yapraklar. Anlıyoruz birşeyleri. Anlıyoruz, o zamana kadar hep es geçtiklerimizi. Sonuna yaklaşıyoruz hikayenin. Tek soru işareti kalıyor her şeyden geride. Az zaman geçiyor hemen ardından cevabımız yankılanıyor boşlukta.

 İki cümle aynı anda bağırıyor tüm olmazların karşısında, kitabın son cümlesi gözlerinize ilişiyor.

Bu hikaye siyah başladı mavi bitiyor...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dokuzun Öyküsü

Salt Bilmek Anatomisi

Şâd