Kayıtlar

Nisan, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Menekşe Kokusuna 15 Kala

Kafamın içinde muazzam büyüklüklerde depremler oluyor, uyuyamadığım geceler. Sabahına kurumuş gözyaşları ile uyandığım geceler. Gözlerimin zaman zaman ağırlaşıp kapandığını hissediyorum. Kafam artık hiçbir şey almıyor. Kafamın almadığı kadar vücudum da taşıyamıyor ve yoruluyorum. Anlattıkça bıkan suratlar görüyorum. İçime ata ata çürüyen ciğerlerim.  Bir kalem kırılsa, bin hayat söndü ve tüm limanlar gemisiz kaldı diye dert edinir ağlarım. İnsanlar, ne de boş ağlıyor diye gelip geçerler önümden. Hepsinin yüzünde aynı ifade. Tiksinti... Oysa bu tiksintiyi(!) duyan insanların hepsi aslında ağlamanın, insanı nasıl temizlediğini hiçbir zaman bilemeyecek olan mahluklar ! Bu ifadeyi her insanda gördüm, kendini kaybedende de, malını kaybedende de. Oysa ne büyük bir arayıştır insanın kendini, kendi çölü içinde araması. Fakat insanlar sadece bu ifadeyi yüzlerine damgalamakla yaşıyorlar. Ne korkunç bir yaşama şekli ve ne korkunç bir kalabalık... Sırf bu yüzden, insanlara alışmadım. Al

Bir Salı Gecesi

İçime, çok içime, kimsenin göremediği fırtınalar çiziyorum. Kimsenin hissedemediği fırtınlar besteliyorum. İnsanların hayatında yaprak kımıldamazken. Ellerimden, ellerimin kayışını, boğazıma yerleşen ve orayı evi belleyen beni de rahat bırakmayan o yumruğu, kördüğümü ya da adına ne derseniz... Onu bu gece serbest bırakıyorum. Sonsuzluğun kollarına. Ve senin. Elinden alınmış ellerinin anısına. Gözünden düşmeye cesaretsiz gözyaşının ve etrafın doluyken hissettiğin o boşluğun anısına. Ben bu gece ölüyorum. Bir gece daha yok. Tüm yaşanmamışlıklara, gülünmemişliklere, ağlanmamışlara, uğurlanamayan ve uzadıkça uzayan kayboluşlara... Cesaret edilmemişliklerimize ve pişmanlıklarımıza. Aradığımız o sıcaklığa. Ben bu gece ölüyorum. Bir dolunay, bir yağmur ve ben... Ben bu gece gidiyorum. Bir pişmanlık daha yok...

O İnsan

Hayat bazen intikam almak istercesine yüklenir bize. Bu yolda bazen insan kırgınlıklarından, ulaşamadığı şeylerin yorgunluğundan, parçalanmışlığından, yenilgilerinden insanlar arasında dolaşan kibirden, kendisine yapıldığını düşündüğü haksızlıklardan, birikmiş öfkesinden o kadar sıkılır ki.. Bir de kimsenin farketmediği, nefes alışlarından habersiz olduğunuz bir insan vardır ortada gezinen. Kahkahalar saçan ama içinde dünyanın en büyük savaşını yaşayan... Kısa bir an için kıyametler kopuyor yüreğinin ulaşılması en güç köşelerinden birinde. Ulaşılması en güç ve köhne köşelerinden birinde... Bu kıyamet çok fazla can acıtıyor o terk edilmiş köhne yerden öyle bir sızıyor ki. Göz yaşartıyor, içinde biriken onca kin nefret ve kan, yüreğe bütün dünyaya kendisini dinletebileceğini düşündürüyor.. Avazı çıktığı kadar susarak. Çığlığından kimse anlamadı. Suskunluğu sağır eder belki insanları. Güç veriyor ve bu güç öylesine iki yüzlü duruyor ki. Bir o kadar da vazgeçilmeyecek kadar kir

Her Şeyin Bir İlki Olurdu

İlk defa ben gitmek zorunda hissettim kendimi.. İlk defa her şeyi geride bırakmak Bırakmak istediğim kadar da yıkılmak, kaybolmak.. Geride bıraktıklarıma bir daha bakamayacağımı bilmek, belkide bir daha dönemeyeceğim kadar uzağa gitmek kendi içimde. Ne kadar gidebilirim ki ? Dışarıdan hiçbir yere, fakat içimde biryerlerde en dipteki uçurum kenarlarına... Hergün aynı pencereden bakmaya cesaret edememek, orada göremeyeceğimi kendim bırakmış olmam, Ah! Tanrım bilinçli olmak ne kadar da ürkütücü.. Herşeyi en ince ayrıntısına kadar hatırlamak, unutamamak. Adeta beynimi tırmalıyorlar, çıldırıyorum nasıl böylece tutarsızlar. Kaybetmeyi dilerdim hafızamı, keşke yaşamasaydım keşke yaşatmasaydım geride bıraktıklarıma bu acıyı.. Aslında en basiti keşke hiç bırakmasaydım onları.  Tabi buna imkanım olsaydı... Beni buna zorlayan şeyler olmasaydı, kim bilir  belki de şuan bir çocuğa bakarken gülebilirdim kalbimden ufacık bir sızı bile duymadan... Bir çocuğun gözlerinin içine bakıp gül