O İnsan

Hayat bazen intikam almak istercesine yüklenir bize.
Bu yolda bazen insan kırgınlıklarından, ulaşamadığı şeylerin yorgunluğundan, parçalanmışlığından, yenilgilerinden insanlar arasında dolaşan kibirden, kendisine yapıldığını düşündüğü haksızlıklardan, birikmiş öfkesinden o kadar sıkılır ki..

Bir de kimsenin farketmediği, nefes alışlarından habersiz olduğunuz bir insan vardır ortada gezinen. Kahkahalar saçan ama içinde dünyanın en büyük savaşını yaşayan...


Kısa bir an için kıyametler kopuyor yüreğinin ulaşılması en güç köşelerinden birinde. Ulaşılması en güç ve köhne köşelerinden birinde...

Bu kıyamet çok fazla can acıtıyor o terk edilmiş köhne yerden öyle bir sızıyor ki.
Göz yaşartıyor, içinde biriken onca kin nefret ve kan, yüreğe bütün dünyaya kendisini dinletebileceğini düşündürüyor..

Avazı çıktığı kadar susarak. Çığlığından kimse anlamadı. Suskunluğu sağır eder belki insanları.
Güç veriyor ve bu güç öylesine iki yüzlü duruyor ki. Bir o kadar da vazgeçilmeyecek kadar kirli. Fakat güç insana göstermediği ikinci yüzünü ezberinde taşıyor. Dünyanın, o kalbi harabe insanı dinlemeyeceğinin bilincinde. Kandırmayı seviyor. Güç... tıpkı insanlara benziyor.

İnsan gün geçtikçe bedeninden ayrılıyor. İnsan içini yakan hisleri kimseye anlatamıyor. Dünyaya konuşamıyor. Bu kalabalıkta kimse onu dinlemeyecektir bunu biliyor. Bunu biliyor ve içinin kanamasına izin vererek susuyor. Kelimeleri hep yutarak, uykusuyla savaşarak geçiriyor kimse tarafından dinlenmediği her saati.

Sokağının denize çıkmayacağını bildiği şehirlerde yürüyor. Koşuyor. Nefesi kesilsin istiyor. Biri onu farketsin ve yaşasın. Dalgalar bile dinlemiyor insanı. Sokaklarından geçtiği insanlara da konuşamıyor. O kadar muhtaç ki bir harf kırıntısına. Duvarlar da artık uzaklaşıyor onlara da anlatamaz. İnsan boşlukta saplantılı. İnsanlar ön yargılı, insanlar ayrımcılık yapmayı kendine farz edinmiş beyinlerin sahibi. İnsanlar cani, cahil. Kandan başka şeye tapmıyorlar.

Sonra geceye gidiyor insan. Oraya ağlıyor. İnsanların günahlarını karanlığa şikayet edip ona sığınıyor bu kalabalıktan. Önyargısı olmayan tek mevcudatı orada düşünüyor insan.

Geceyi ezberliyor.  Eğiliyor. Elleri dizlerinde, dizleri karnına çekilmiş vaziyette, eğiliyor. Saatlerce yaşadıklarını, insanların onu yoksayışını, kendini, insanlara sustuğu düşüncelerini anlatıyor.

Anlatıyor ve oradayken kimse ona iğrenerek bakmıyor. Hiçkimse düşüncelerini suçlamıyor.

Çünkü bir karanlık ve bir de kendisi.

İnsan oraya hep gözyaşı ve pişmanlıkla gidiyor. Sabahına, yanağında kurumuş o tuzlu gözyaşının verdiği rahatsızlıkla uyanacağını bile bile.
Kaldırıyor kafasını insan, sonra tekrar eğiliyor. Geleni buyur eden bir dünya olduğu için teşekkür ediyor karanlığa.

Tüm bu acılar yaşanırken o yıpranmış, delik deşik olmuş bedende, bir yandan devam ediyorlar...

Vazgeçmiyor insanlar. İnsanlar inatçı, insanlar merhamet yoksunu.

O insan bunu öğrendi. Hemde tüm insanların kalbinden daha karanlık bir kalpte. Artık güneş onun için hiç batmayacak. İçinde hissettiği sürece...
Evet o insan bunu öğrendi.

 İNSANLAR ise aydınlıkta bile körlüklerinden farkedemeyecekler...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dokuzun Öyküsü

Salt Bilmek Anatomisi

Şâd