Her Şeyin Bir İlki Olurdu

İlk defa ben gitmek zorunda hissettim kendimi..

İlk defa her şeyi geride bırakmak

Bırakmak istediğim kadar da yıkılmak, kaybolmak..

Geride bıraktıklarıma bir daha bakamayacağımı bilmek, belkide bir daha dönemeyeceğim kadar uzağa gitmek kendi içimde. Ne kadar gidebilirim ki ? Dışarıdan hiçbir yere, fakat içimde biryerlerde en dipteki uçurum kenarlarına...

Hergün aynı pencereden bakmaya cesaret edememek, orada göremeyeceğimi kendim bırakmış olmam,

Ah! Tanrım bilinçli olmak ne kadar da ürkütücü..

Herşeyi en ince ayrıntısına kadar hatırlamak, unutamamak. Adeta beynimi tırmalıyorlar, çıldırıyorum nasıl böylece tutarsızlar. Kaybetmeyi dilerdim hafızamı, keşke yaşamasaydım keşke yaşatmasaydım geride bıraktıklarıma bu acıyı.. Aslında en basiti keşke hiç bırakmasaydım onları.

 Tabi buna imkanım olsaydı... Beni buna zorlayan şeyler olmasaydı, kim bilir  belki de şuan bir çocuğa bakarken gülebilirdim kalbimden ufacık bir sızı bile duymadan...

Bir çocuğun gözlerinin içine bakıp gülmek...

Bundan daha haz veren hiçbir şey olmazdı herhalde.. Hayali bile hoşnut etmeye yetiyor beni.. Belkide rahatça uyur, tavanımda milyonlarca plan yapar sonra sabah hiçbir halt hatırlamadan uyanıp yaşantıma devam ederdim...

Şimdiki gibi her uyandığımda akşamdan kalan kokuyu, göz yaşlarının yüzümde bıraktığı kuruluk hissini bilmezdim.
Her uyandığımda heyecanla karşılardım yeni günü.. Niye mi ? Ucunda kuş yürekli insanlar olduğundan...
Ondan olurdu öyle sevinişlerim..

Masmavi olan odamı kapkara görmez, yazılarımın mürekkebinin rengi midemi bulandırmaz ve papatyaları sevebilirdim. Kim bilir ? Belki de gökyüzüne boyadığım hayallerimin okula uğramasına izin verir orada yaşlanmalarını bile bekleyebilirdim, şimdi bir saniye bile bekleyemezken oturduğum sırada..

Bu gün kendimi yarısı yıkılmış bir evin köhne çatısından sızan sularla beraber yaşıyor gibi hissediyorum!

Benimle konuşuyorlar. Tek dertleri yanlış yerde olmaları. Benim gibi.. Onlar da sevgiyi tatmaya çalışıyor, ama boğuluyorlardı..

Keşke sevgiyi sadece küçükken gördüğüm,  safça inandığım, öğrendiğim gibi bilmeye devam etseydim. Hiç ileriye gitmeseydim, gitmeseydim de yanlarında kalsaydım umutlarımın...

Defalarca tatmasaydım nefreti, onlar bana nefret nedir unutturmuşlardı.. Onların yanında kötü olan şeye yer yoktu.

Belki böyle olsaydı canım yanmazdı ? Bu kadar can yakmazdım..

Hem gitmek zorunda kalmakla gitmek çok farklı..
 İşte ben ikisinin arasındaki o boşlukta, hep yanlış anlaşılan tarafın uçurum kenarlarındaydım..
Ahh! Neden her şey böylesine yaşanılası zor neden her şey zorunluluk barındırıyor.. Susup izlemek niye ? Komedi filmi izlerken hıçkırıklara boğulmak ? Herkes kahkaha atarken benim boğazımdaki düğümle uğraşmam niye ?

Bu odada yaşadıklarımı unutmayı diledim bugün.

 Kendimle savaştığım için üzerimde barındırdığım, iğrendiğim izlerden kurtulmayı da.. Birşey yapmayacağıma dair söz verdiğim herkesten sözlerimi geri almayı da diledim..
Tekken verdiğim zararları da..

Anlamadınız ve koca bir boşluğa düştü tüm sessizliklerim..

Nefesimi tuttuğum zaman, dostumun lacivert hırkasının sağ omzuna boğulmuşken, gelen hıçkırıklara karışmış çığlık atmaya cesaretsiz sesim..

Aslında biliyor musunuz ? Ben görülebildiğim kadar uzakta, sadece normal olmak istedim.

Sanırım çok geldi tüm bunlar bir insan hayatına...
Peki gerçekleşenler mi ?
 Hala hayallerini kuruyorum dostum, çoğunlukla uyumadan önce...

Gerçek şu ki olan daima bana oldu...
Ve ben birşey anlayamadım..
Hissedemedim..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dokuzun Öyküsü

Salt Bilmek Anatomisi

Şâd