Beyaz Adama Kızıl Saç Olmak

Çivisini kendi ellerimle söktüğüm bu dünyada, güzel şeyler de oluyor, değişimin büyüklüğüne ve muazzamlığına kaptırıyorum kendimi. Sökük çivilerin arkalarında bıraktığı boşluklarda mesela sarmaşıklar boy atmaya başlıyor. Bu boşluğun yeşillenişine bakarken içimdeki puslu geceyi de bir yana dağıtmıyor değilim elbette.

Daha çok şeyi dört gözle ve olağanüstü bir heyecanla beklemeye başlıyorum. Yaşamadınız mı aynı şeyleri siz de  ? Hani mesela günde sadece bir defa sulanması gereken ve birden fazla su alışında canından olan çiçeğin sulama saatini, her gün iple çekmediniz mi ? Çok özel bir buluşma değil mi o sizce de ? Yaşaması için gerekli olan bilet elinizde ve ona hediye etmek için can atıyorsunuz. Basit bir sulama değil yani anlatabildim mi ?

Yaşam veriyorsunuz, o yaşamı köklerine kadar aldığını görmek için kim canla başla, zamanla savaşmaz ki ?

Siz savaşmadınız mı ? O yüzden mi kir içinde kalpleriniz ?

Ya da mesela hiç çok yaşlanmış birinin evine girdiğinizde camların kirlenmişliğinden dışarının içeriye bir türlü dolamadığını farkedip, hemen o camı ait olduğu aydınlığa kavuşturmak için kollarınızı sıvamadınız mı ? Temizledikten sonra o gözlerin patika yollara seyrekten seyreğe hasretle dalışını hayranlıkla seyredip tahta bir sandalyede tüm gün dinlenmediniz mi ? O yaşlanmış insanın yüzündeki çizgilerin her birinin nerelerden ne zorlukların ardından çıkıp geldiğini sorgulamadınız mı ? Öyküleştirmediniz mi ellerindeki kırışıklıkları, ya da şaşırmadınız mı hiç tüm yıllanmışlığına karşı dimdik duran kirpiklerinin rengine ?

Tanımadığınız birinin parmak uçlarında, tanımadığınız kuşlara raslayınca meraklanıp içinize kor kor alevler düşürmediniz mi? O ellere sarılmak için tutuşmadı mı hiç göz pınarlarınız ? Çarpıntıdan ölüme yaklaştığınızı ama bundan bizzatihi huzur duyduğunuzu hiç mi hissetmediniz ?

 Anlayamadığımdanır ki çıldırıyorum, bu kadar kusursuz şeylerin arasında, farketmediğiniz için anlayamadığınız bu cennetvâri yerin ortasında, mahsumiyetinizi nasıl kaybettiniz ? Ruhum bir bebeğin yumulmuş ellerini seyrederken bile bulutlaşabiliyorken siz nasıl böylesine katılaştınız, despotlaştınız ?

Güneşin doğup batması ya da birşeyleri elde etmiş ve elde edeceğinizden emin olmanın verdiği duyguyu hiç mi almadınız ? Yoksa aldığınız ve buna fazlasıyla aşina olduğunuz için mi bu kadar umursamaz ve tatmin olmazsınız  ?

Bir başkası tarafından kırılan bir kalbi kendinize görev edinip tadilata almadınız mı hiç ? Hep beni ilgilendirmez, ben kırmadım ben dağıtmadım ki ben toparlayayım mevzusunda mıydınız ? O yüzden işte belki de kimsenin de sizi toparlamaya gelmeyişi, tek kalışınız, sürekli olumsuzlukları sayıp döküşünüz.

Bir çocukla çocuk, bir canla can, bir gün batımıyla beyaz bir adama kızıl bir saç olmadınız mı ? Elleriniz sevinçten hiç mi terlemedi ya da rüyanızdan mutluluk içinde hiç mi uyanmadınız ? Beklemediniz mi bir günü heyecan üzerine heyecanla çıldırır gibi ?

Hiç mi gerçekten daha kötüsü de olabilirdi deyip teselliye bırakmadınız kendinizi ? Bünyelerinizi niye böyle çürütüyorsunuz ?

Bahsettiğim bardağın dolu tarafı değil ki a benim acziyetimin yerle yeksan gölgeleri, bahsettiğim yüreğinizin, dünyadaki boşlukları dolu görebileceğiniz kadarıyla kapatabilecek olgunluğa erişmesi, bahsettiğim aşık olabilmeniz, sevgiyle bakabilmeniz bütün insanlara.

Ben geç öğrendim bunları, siz kendiniz için gecikmeyin !..

Dertlenmek herkesin işi. Derdin çaresini dertle kapatmak benim içime sığamadan bahsettiğim.
Bir başkasında daha büyüğü var, tamam, sizdeki de büyük vesselam, ama sizin tabii olarak zorlana zorlana da olsa aşabileceğiniz bir büyüklük bu, bir başkası bir başka derdin altında kıvrım kıvrımken ve sizin bunu değiştirme gücünüz varken, bu gücü neden zihninizin arka odalarına saklarsınız ki ? Vicdanınızı sızlatmaz mı bu sizin gecenin kör saatlerinde ? Yastığınıza cehennem ateşleri salmaz mı ? Kulaklarınızın ta içi sızlamaz mı ? Niye küçülttükçe küçültürsünüz ki ruhunuzu ? Derdi değil mi hepinizin hep en büyük en güçlü görünmek ?

Acziyetle ezile ezile hangi hükümdar durabildi ki yerinde ?..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dokuzun Öyküsü

Salt Bilmek Anatomisi

Şâd