Salt Bilmek Anatomisi

Düşüyorsunuz ya hani birbirinizi yok etme ve altta bırakma çabalarına. Kendinizi bıraktığınız şu bilmek kavramı size ne sağlıyor ? Nasıl yardımı oluyor ? Hani herkes çok şey bilmenin avantajlı dünyasından bahsediyorken siz neresinde olmak istiyorsunuz o dünyanın ?

Hiç anlayamadım ben insanların girdiği bu yarışı. Çok şey bilmek, yani her mekânda doluymuşsunuz gibi her konuya konuşmalarınızla dalabilmek durumunuz sizi sadece ölüme götürür. Bu kadar kesin, keskin, kararlı...

Samimiyeti arttırmak gerekiyor bu noktada. İnce duyularınızı kırmak istemezdim ancak bir tokattan daha hallice çarpılması gerekiyor bunların herkesten sakladığınız diğer onlarca yüzünüze.

Şâyet uğruna savaştığınız ve savaşmakta olduğunuz bir yangınınız yoksa yahut bir derinliğiniz, bildiğiniz hiçbir şey size gece gözlerinizi kapattığınızda içinizin neden acıdığını tasvir edemeyecek. Ya da yine hiçbir şey içinizde demet demet toparlanmış ve birbirine karışmış çığlıkları kocaman, kapkara bir deftere neden geçirme gereği duyduğunuzu söyleyemeyecek. Bunca bilgiye sahip oluşunuz ve bunu her yerde kullanma gereksinimi hissedişiniz sadece öldürecek.
Önce satır satır, sonra paragraf paragraf, ardından sayfa sayfa derken bir hayatta ve kısacık bir nefeste cilt cilt cesetleriniz olacak.

Her insanda biraz bıraktığınız kendiniz yatmakta olacaksınız o ciltlerde. Kimisinde gülümsemeniz olacak kimisinde saç teliniz.  Birinde kokunuz uyurken birinde parça parça olmuş ses telleriniz...
Bildiklerinizi bağıramadığınızdan yutarken koparmış bulunacak tüm damarlarınızı. Gülüşünüz, beyninizin duvarlarını tırmalayan düşüncelerinizi asılı bırakıp kaçtığınız iskelede çürüyecek. Saç teliniz olması gereken yerde beyazlamayı bekleyeceğine koparıldıktan sonra çatlamış parmaklarınız arasından kayıp beyaz, bembeyaz bir fayansa siyah birer çivi gibi düşecek. O sessizlikte o titremeyi iliklerinize kadar hissedip sırtınızı yaslamak için ufak bir yer arayacaksınız. Kokunuz, hep aynı odada, hep aynı yastıkta yıllanacak.

Ve siz, herkese susup yalnızca birine konuşurken aslında en ağır manzarayı saklıyor olacaksınız kollarınızda onun için.

Neşe içinde uyanabildiğiniz tüm sabahları çatırdatır bir sesle bağırabilirim ki bilmek, o tabutları taşımaya ya da o geceleri tek saat içerisinde sonlandırmaya yetmiyor. Ezberlediğiniz hiçbir yol hiçbir zaman hiçbir işe yaramıyor. Ve fayda verdiği hiçbir açısı da yok bu hırslanmanın, bu mânâsız ve kokuşmuş yarışın.

Küçülüyor her şey bilinen şeyler çoğaldıkça. İstemeden sahip olacağınız bir bilgi sizi tüm hayatınız boyunca yalnız bir sancı içinde kıvrandırabiliyor. Gülümseyebilmek için daha az neden arıyorsunuz yahut soyutlanıyorsunuz saniye saniye toplumdan.

Bilmek, işkencedir demiştim bir masada. İnsanın kendine yapabileceği belki de en büyük işkence...

Kan akıtmaz mesela, ama o kadar daralır ki damarların, yapıştıklarını hissedersin birbirlerine. Ya da yeni algıladığın ve tüm yaşantına tesir edecek bir cümlelik bilgi öyle çatlatır ki hayatından temeli dahi sarsılmaz dediğin kesimin en hassas yerini, ne kadar eski hâline döndürmeyi denesen de kaybetmez  kendisinden ayırdığı çizgiyi. Ya da tam gözünün altına öyle bir ton bırakır ki bakamazsın aynaya.

Bilmek, cehennemdir.
Kıvılcım almış kirpiğinin gözyaşınla beraber gecenin sabaha en yakın olan yerinde alev tutmasıdır.

Her zaman yardım edemez size. Biri için nefes alabiliyorken soluğunuzu kesebilir. Kaleminizi incitip yazma duygunuzu köreltebilir. Siz bildikçe, büyüklüğüne ve sarsılmazlığına inandığınız her şey küçülür.
Odaklanabildiğiniz konular azalırken uyuyamadığınız mevzular çoğalır. Önce bakmaktan yorulursunuz dünyaya, ardından gözünüzü açmaya. İşin yadsınmaz kötülüğüdür ki,  vazgeçilebilecek  bir kapısı da olmaz bunun.

Sizdeki tüm zerreleri kapatana kadar peşinden sürükleyecek ve siz de belki bu öğreneceğim, diğer tüm öğrendiklerimi sıfırlayıp beni yeniden yaşatabilir duruma getirir düşüncesi ve umutlanma içgüdüsüyle çaresiz, asfalta yapışmış ayaklarınızı sürüye  sürüye ardınsıra dolanacaksınız.
Acizleşeceksiniz. Hepsinden öte hayatta kalma dürtüsü saracak sizi, dudaklarınızdan çatlama sesleri yükselip yankılandıkça.

İşte bilmeler, bu hâle sokacak sizi. Çünkü hep kurtaracak bir şey bekleyeceksiniz biryerlerden...

Gözü yolda olanın her teker sesinde çivili bir zeminden geçip yamalı ayaklarıyla kapıya koşması durumundan oldukça uzak bir edâ ile o ruh halini anlamayarak, bir nefes daha alabilmek için kalan yarım nefesinizi hebâ etmeyi göze alamayacaksınız. O bencillik ve kibirlerinizle beraber yarım bir nefes içerisinde harcayacaksınız kendinizi.

İşkence süreklilik hâlini alırsa sonucu bellidir. Bu yüzden daha çok kaybetmiş bir karakterdeyken bitecek hikâyeniz.

Bilmemeyi tercih edenleri küçümsemeyin. Onlar yaşayabilmek, toparlanabilmek ve gözlerini batma durumunu yaşamadan kapatabilmek için akletmekten uzaklaşmış, tek bir öğrenim yüzünden paramparça olmuş bünyelerini bir daha bölüp daha da ufaltmamak için bilmekten hep kaçmış kişiler.

Onlar, hiçbir şey bilmemenin ve hiç kimse olmanın verdiği dayanıklılıkla adım atabilirler.

Sizce bunca acıtan bilgi ve tiksindirici çoğunlukla bilgi tiryâkisi olduğunu sanan zavallı kimyâların arasında  hayatınızda aldığınız her nefese ortak biriyle beraber hiç kimse olma sevinci muazzam değil mi ?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dokuzun Öyküsü

Şâd