Yeryüzünden Siliniş

Canın acıyor mu senin de ? Yapamayacaksın gibi geliyor mu sana da ? Seni de çürütüyor mu bu yarış, bu hız ? Seni de götürüyor mü her saatte bir parçasıyla ?

Ben yapamıyorum diye ağlamak istiyorum bu gece. Yoruldum diye, bırakamıyorum ama devam da edemiyorum diye, en çok da yerimde sayıyorum diye. Sen de ağlamak istiyor muydun sevgili yüreğim ?

Gitmeden önce senin de yıkadılar mı böyle ruhunu ? Seni de yıprattılar mı ? Semtindeki bütün kapıları çalıp açılmasını beklerken senin de üzerine birer kilit daha vurmaktan öteye geçmemezlik ettiler mi ? Senin de sesin kısıldı mı gitmeden önce ? Avuçlarına bıraktılar mı alevleri ? Etrafını çevirdiler mi tel örgülerle ?

Bu beden sana da dar geldi mi ?
Göğüs kafesini parçalamak istedin mi sen de gitmeden önce ?
Ben parçalamak istiyorum çünkü. Sığamıyorum bu kafese. Sığamıyorum etten bu duvara. Kısıtlı tutuyor sanki beni  çevreleyen ne olduğu belirsiz bu şey. Açamıyorum kollarımı, yükseltemiyorum sesimi. Düşemiyorum uçurumlardan ya da tırmanamıyorum bir dağa kurtulabilmek için. Başımı dik tutamıyorum, ya da tamamıyla eğemiyorum. Neye uzansam yarıda kalıyor, neye üflesem unufak çözülüveriyor  gözlerimin önünde...

 Öğütler yağdıramıyorum kendime, olmayacak şeyler sıralayıp duramıyorum. Boğazımdaki düğümü açmaya bile yeltenemiyorum. Sıkıştıkça sıkışıyorum, ezildikçe eziliyorum.

Toparlanamıyorum...

Gitmeden önce senin de kulaklarında çınladı mı bu kadar ses, sevgili geçen zamanım ? Herkesten birer cümle, her şeyden birer yara, her manzaradan bir ukde, her olmayıştan bir keşke, her acabadan bir pişmanlık kaldı mı üzerinde ? Boşaldı mı ceplerin, gözleri boş bakan dünyaya laf anlatmak için bol keseden saçtığın kelimeler gidince ?

 Ne oldu sana anlat, ne oldu gitmeden önce !
Başını taşıyamaz oldun mu sende ? Basıncı arttıkça arttı mı ? Zonklayıp durdun mu sende yerinde ? Anlat! anlat ki ne oluyor bana bileyim. Neyin içerisinde ne için köze dönüşüyorum, biri bir şey söylesin ki bileyim, o biri sen ol ey benim yitmişliğim, anlat, anlat ki ne için bırakılıyorum, bileyim...

Yavaş gidelim, soluklana soluklana kur cümlelerini, çöz dilini, anlat bana. Ellerin hep bir kaleme yaslanıp onu boş çevirip durdu mu haftalarca, ya da aynı masada sabaha kadar ne düşünmen gerektiğini düşündün mü ?
Nasıl kalman gerektiğini sana da sayıp durdular mı ? Sen de ortada kalakaldın mı öyle ? Herkes konuşurken şaşırdın mı kime bakacağını ?

Sen de elini hangi kitaba uzatsan sayfalarından silindi mi cümleler ? Söylesene, seni de uzak tuttu mu kendinden bu dünya ? Anlatsana, ne oluyor bir ruh bir bedenden vazgeçerken ? Ölüyor mu böyle olunca insan, yeri mi değişiyor varoluşundaki ? Hadi, sesini yetiştir kan ter içerisindeki sesime. Çok yoruldum koşmaktan, çok yoruldum duramamaktan...

Bak, ey sevgili arayıp da bulamayışlarımın tümü, ruhum vazgeçiyor benden...

Nasıl geçtiğini anlayamıyorum ama. Gitmeden önce cam çerçeve ne varsa indirdi sanki. Sevgili geçmeyen yaşım, sen giderken de yıktılar mı her şeyini böyle ? kırasın geldi mi bütün şişeleri, çarpasın var mıydı kapıları, gidesin var mıydı buralardan ? Nolur ses ver artık, ruhum diyorum, vazgeçiyor benden...

Sen de sustun değil mi şimdiki gibi, ey benim iç çekişim. Susarsan geçmez senden ruhun sandın. Sen en sessiz kaldığın anda çıt bile çıkarmadan çekip gitti senden değil mi yüreğin ? Durduramadın, kal diyemedin, arkasından cereyan eden kapıyı pencereyi bile kapatmak için kalkamadın değil mi yerinden ? Böyle mi oluyor ruhun vazgeçmesi bedenden ? Yürürken insan bir anda böyle mi siliniyor yeryüzünden ? Yani, gerçekten bu kadar acımasız ve bir kerede mi oluyor her şey ?...

Hissettiğim tüm bu şeyleri yaşadın mı sen de ? Kolların kalbine bile uzanamadı mı senin de ? O yüzden mi böyle tâkatsiz kaldın ? O yüzden mi pazar yerlerindeki hareketliliği andıran gülüşünü kıvrım kıvrım düşürdün ?

El uzat bana. Madem aralayamıyorsun bir ses verebilmek için dudaklarını, içimin içimden öylece geçip gitmesine dur de bari ellerinle.
Derdimin izâhı cümleleri kurmakta zorlanıyorum. Tükeniyorum..

Ayakta işte bak, kapıya yöneliyor ruhum. Kapı kilitli, o kapıyı açıp çıkmadan, el uzat, vazgeçmesin ruhum benden...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dokuzun Öyküsü

Salt Bilmek Anatomisi

Şâd