Tek Cadde

Çok büyük şeylere bağlamamak lazım mutluluğu. Mutluluk klişedir.

Çok küçük noktalarla mutlu olabilir insan. Süslenmelere ve yapmacıklığa girişmeden gayet rahat gülebilir yüzümüz. Bir bulutu çok eşsiz bir şeye benzetişinizde mesela huzuru yakalayabilirsiniz. Ya da bir yolu yanınızdaki muntazamlıkla baştan sona ezberleyerek yürüyüşünüz gözlerinizi her kapattığınızda göz kapaklarınıza asılı çerçevelerin içini doldurarak sizi sevindirebilir. Herşeyden bi haber yanınızdaki beyazlığa odaklanışınız hafızanızda yer edinmiş en kötü anları silmeye yetecektir.

Çok üstelemeyin mutluluğu. Büyütmeyin, ufak tebessümlere sığdığına ben şahidim.

1 eylül...

Uzun sayılmayacak bir yolun üzerinde, tek kaldırımda dahi arka arkaya yürümeyi hayal edemediğim, kendi dünyam içerisine sığdıramadığım yürek sızımla yan yana aynı adımları attık. Ve inanın, mutluluk herkes için erişilmeyecek bir şeymiş gibi dayatılmış bize. O gün bunu anladım. Kaybettiğiniz kendiniz ile yürüdüğünüzü düşünün o kaldırım taşlarının üzerinde. Ulaşamayacağımı söyledikleri mutluluğu dibine kadar içime çektim ben henüz bulduğum kendim ile.

Uçlara taşıyın mesela huzuru. Klişeleştirin. Basit birkaç cümle için tüm gün sevinin, aynı tonlara denk geldiğiniz için sevinçten uyuyamayın, mutluluğu küçültebildiğiniz kadar küçültüp ufak taşlara bağlayın. Kimse erişemesin, size ait kalsın. Başkalarının engebeli laflarla gelip kaldırımınızı kirletmesine müsaade etmeyin. Bir boşluk yakalayın ve yansımanızı izleyin bir köşede.

Ben, bir telefon görüşmesinin boşluğunda yakaladım kendimi. O köşede bir ağaca yaslanmış, 3 saniyelik zamanı 3 aya yaymışçasına hayranlıkla olduğum yerde durmuş ve seyretmiştim. Yüreğimdeki sızıydı izlediğim. Herkesin kaçtığı kelimelerle gelmiş, tek adımıyla geçtiği yolları güzelleştirmiş, bambaşka yaşamıştı.

Yol boyunca İki yüz elli adıma kadar saydım. Sonrasını adımları izlemeye dalınca kaçırdım. Sayılar mesela, onlar bile mutluluk olabilir. Bakış açınızı değiştirin, her siyahlığa ait bir açıklık olmak zorundadır ki o aydınlığın değeri anlaşılsın. Pes etmek mutluluğu kaybetmektir. Yorula yorula da olsa aramaktan vazgeçemeyeceğiz bu yüzden...

Mutluluk kavramına çok birşey yüklemeyin. Size ait küçücük umutlar olsun içinde. Sadece size ait, birkaç adım, birkaç söz, birkaç heves barındırın. Bu ufacık şeyler öylesine güldürüyor ki yüzünüzü, bir gece yarısı mesela uyanıyor ve öylece doğruluyorsunuz yattığınız yerden. Önce kendinize gelme fasıllarınız, sonra uyanma aşamalarınız, ve hazırsınız... gecenin o saatinde herkes uykusunun en derin yerine demir atmışken siz sabit bakışlarla hep tek bir şeyi düşünüyorsunuz. En yeni ve en güzel anınızı. Ne üzerinizde biriken baskı sizi huzursuz ediyor, ne karanlık. O saatte herkes gömülmüş uyurken siz gülümsüyorsunuz klişeleştirilmiş bir mutluluğa.

 İçinizden her şeye sarılmak geliyor. Yastığınıza yetişebiliyorsunuz sadece. Gülümseye gülümseye sarılıyorsunuz sımsıkı. Dünyanız ne kadar siyah olursa olsun, aydınlatmak için gelmiş birine ait bir oda duruyor hafızanızda. Hatırladıkça içinizde baharın gelişine haber veren çiçeklerin açtığını düşünüyorsunuz. Sıradışı, mucize gibi. Odayı milim milim döşüyorsunuz ellerinizle. Ağlamalarla yarılmış gecelerinizde sizi saatlerce düşündürüp güldüren olaylar silsilesinin en derinlerinde...

Klişe, kötü olmadı hiç, insanlar tarafından hep kötü bir kalıba sokulmuş ve öyle dayatılmıştı bize. Ben bu tabumu bir gülümsemeyle yıktım. Bir defa denk gelirsiniz o herkese sıradan gelen tebessüme...

Sonrası yok. Koskoca bir hiç. Önce bir kayboluş sonra bir arayış, ve kendinize erişmeniz işte hepsi o tek hareketi özel kılmaya yetecek güçte. Hepsi, sizi bağlamaya yetecek seviyede...

Sonra, sonrası hiç aynı olmuyor. Her şeye bir alçak gönüllülük ve minnettarlık ile yaklaşıyorsunuz. Daha önce büyük ve ulaşılmaz gelen her şey bir bir diziliyor önünüze. Öylece izliyorsunuz gecenin kör bir saatinde, sabit bakışlarla hep aynı kaldırımı.

Bu sokakta aynı adımı attık, bu kaldırım bize şahit oldu, şu binalar arasından yere sızan gökyüzü izledi bizi, ben bir defa daha tutundum kaybettiklerime diyorsunuz içinizden. Daha milyon tanesini sıralıyorsunuz.


Çelişki barındırıyor yaşantılarımız ve hissettiklerimiz evet ancak ben mutluluğumun çalınmasından korktuğum için, klişeleştiriyorum, küçültüyorum bunca mahsumiyeti. Arada kurulu bir dengeyi ancak bu şekilde sağlayabiliyorum. Tek başımayken gücüm sıyrılmaya yetiyor sadece...

İnsanlar hep büyük şeyler istediler birbirlerinden. İnsanlar hep bencillerdi. Benimse en büyük bencilliğim kaçırılmasından korktuğum mutluluğumu kendime ait bir şekle sokmaktı. Bu bencilliğimden ötürü pişman değilim. İnsanların yaptıklarından ötürü hala kızgınım ve bu kızgınlığımı bastırmanın tek yolu elbette ki elimde kalan son ışığın ve kendime ait kılacağım şeylerin bir arada olmasıydı. Ben de bunu yaptım. Tek bir şeyi kabullendim ve ömrümün gerisini ona adadım, öncesini hiç ederek.

Ben bu bencilliğimi hep seveceğim, hep kendini olağan üstü şatafatlılıklara yapıştırmış ruhlarınızdan köşe bucak ayıracağım, sadece, bir tek onu öyle baktığı, titrediği ve gerçek olduğu kadar samimi geldiği için saklayacağım. Gürültülerinizden laf anlamazlığınızdan ve hep üzerinizde taşıdığınız o memnuniyetsizlik içeren tavırlarınızdan çok uzakta, bir adım ile gülümsüyor oluşunu ezberleyeceğim.

Ben sizin süslü dünyanızdan sıyrılıp klişe bir mutluluğa pedal çevireceğim...



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dokuzun Öyküsü

Salt Bilmek Anatomisi

Şâd