176 İhtilâli

Aylardır bir ses bekliyorum. Kendimden, sizden, birilerinden, bir şeylerden... beni yeniden kaleme sardıracak bir ses, bir inleme, bir cümle. Öyle bir cümle olsun istiyorum ki bu, aynı anda aklımdan yüzlerce cümleyi ayaklandırsın. Aynı anda galeyana gelsin tüm kelimeler. Kaoslar çıksın zihnimde. Odalar kurulsun, soğuk soğuk karanlıklar dizilsin heybeme, zaten olanlardan farksız. Yeni bakışlar, yeni göz devirişler uyansın uykularından. Bana öyle bir cümle verin ki, o cümle ruhumun ülkelerini bağımsızlık savaşlarına tutuştursun. Bir millet peydâ etsin içimde. Bir cümle verin bana. Ellerime kelimeler çizin. Kayıp koridorlarımda yankılanan sesim bastırılsın. Geceyle gündüzü kavuştursun o cümle. Ayakları yere bassın. Elleri çiçek tutsun. Nefes alsın...

Bana bir cümle verin. Boğazımda istiflenmiş korkularımı katlasın. Bir cümle verin bana. Gözleri hiçbir kargaşaya maruz kalmamış nefeslerin önüne bırakayım. Hiç var olmamışların seslerine dağ olsun, yankılandığı geceye kucak olsun, hırslardan doğsun, yeniden başlamaların adı olsun. Ama bir şey olsun, bir cümle olsun... en gözü kanlı orduların başlarında sabahlasın. Yangınların içinde, en büyük yangını bağrında besleyen bir yıldıza âşık olsun. Yıldızın ne hissettiğini anlamak uğruna kendini yaksın...

Bana bir cümle verin. Kendisinden önce karşısındakini hayatta tutsun. Ayağı kaldırsın herkesi. Yitmiş, büyümüş, hiç başlayamamış yahut koyun koyunayken sonlanmış tüm sevdâların büyüsünü çeksin alsın gaddarlardan. Sokaklara salsın sevmeyi, caddelere bulaştırsın. Kaldırımlara, insanların ruhlarına sürsün... insanların birbirlerinden sakladıkları yüzlerine yağdırsın katman katman. Bir halk yaratsın kendine. O halkı büyülemelere tutuştursun. İnsanların birbirlerini sevmekten birbirlerine zarar verebilme ihtimalini düşünmeyecekleri dünyalar bulsun...

Bir cümle verin bana, kalemlerimi prangalarından kurtarsın, bileklerimdeki zincirleri söküp atsın. Bir cümle verin bana, tek başına sadece bir cümle olmasın. Merhameti olsun, zihni olsun... pamuk şekerler çoğaltsın legal dünyanızın kırmızı ışıklarının ayakkabısız, dizleri çürük çocuklarına.... atlı karıncalara neşeler yağdırsın...

Bana bir cümle verin, öyle bir cümle olsun ki bu, bir kadın sahiplensin o cümleyi. O kadın dört köşesi yasaklı sokaklarınıza çıksın elleri karnında bağıra bağıra. O kadın cüsselerinizi bir kahkahasıyla yerle bir edip dik dik baksın, o bakışlarıyla sırtınızı dayadığınız dağların bir bir devrilişini seyrettirsin size. Bildiğiniz her şeyi en başından ezberletsin. Aynı anda bir sevdâya hem ihtilaller doğursun, hem ihtilaller ateşlesin sancımalarına aldırmadan, başı hâlâ sizin kara namlularınızı tıkayacak kadar dikken, o kör göz kapaklarınıza...
Yakasında karanfillerle batırsın, merdivenlerinin hiçbiri kırmızı olmayan o berbat dünyalarınızı.

Bana bir cümle verin. Öyle bir cümle olsun ki bu, bir yanı aydınlık bir yanı karanlık bir kadını karıştırsın güneşinize. Havasızlıktan genzi kırışmış bulutlarınızı kıskandırsın, hacmi hepinizden büyük hayallerle. Ayak izlerinizi bozup, yenilerini bıraksın ezberlememek için direndiklerinizin arasına. Vursun kapısını bir sabah, çıksın sevgiden nasibini alamamış, kokuşmuş mahallelerinize. Etrafa saçılmış çöpleri, yakmayı bile beceremediğiniz lastikleri, atmaya cesaretinizi yettiremediğiniz taşları itsin ayaklarının uçlarıyla. Tek bir hareketiyle, boydan boya dizsin kapılarınıza...

Bana bir cümle verin. Öyle bir cümle olsun ki bu, kızgın bulutlardan süzülen parça parça ışık huzmelerini takip ettirsin yolun nereye varacağından habersiz. Sayısız caddelere ayrılan koca bir meydana varıp, hayatınız boyunca gerçekten alındığını hissedebileceğiniz en derin nefesi aldırsın o kadına... o dimdik ve sitem eden bakışlarını doğrultsun yıkıp yağmalayanlara. İçinde damla damla biriktirdiği sevdasını haykırtsın. Haykırtsın ki devrikleşen hayatını meşalesiz kaldığı kuyularda idâme ettirmek zorunda kalmasın...

Yaratmaya çalışırken kokusuna kan karıştırdığınız bir halkın bir kerede silkinmesi beklenemez elbette. Ama içindeki tüm filizleri kendi tohumlarından yeşerten bu kadına dur denebilir mi ? Yaratmayı belki de başardığınız tek şey olan şu iğrenilesi karanlıkların içinde, sevdâsını eline alıp yolunu aydınlatan bir kadının ayakları önüne taş koymak akıl kârı mı ?
Şahit olduğu tüm o melalelerin fotoğraflarını içindeki tohumlardan uzak mahzenlerde hapsetmiş bir kadına, bana vermeniz için yalvardığım o cümleyle birlikte ellerinde yüzlerce anahtarla özgürlüğü vadeden bir adam görünmüşse, yaşanacak en güzel ihtilal bu yolda yapılanı değil midir ? Bu yolu kirli ellerinizle, kirli yasalarınızla tıkamaya çalışmak, sizin sonunuzun resmidir...

Sevdâyı dizginlemek, var olan ateşe ellerinizde odunlarla koşmaya eşdeğerdir. Sevgiden mahrum kalmak da bedeni kaskatı kesilmiş insanları beraberinde getirir. Sizin bedenleriniz kasıladursun, bana bir cümle verin. Öyle bir cümle olsun ki bu, kimse tarafından kanıksanmasın. Çünkü kanıksamak en büyük ihtilalleri eşiğinde sürükler.

Sevmeyi, kavuşmaların tümüne karşı olan yasaların kabulleneceği güne dek, içinizdeki ihtilal ateşini söndürmeyin. Ama önce bana bir cümle verin. Öyle bir cümle olsun ki bu, O yangına körükle gideyim...

Yorumlar

  1. "Oralarda belki sadece birinde bizim sesimizi bekleyen bir ses vardır. Ona ulaşmak istiyoruz."
    Cahit Zarifoğlu, Yaşamak

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dokuzun Öyküsü

Salt Bilmek Anatomisi

Şâd