72. Sabah, 72.Güneş

Bir kitabın son sayfalarına denk düştü karşılaşma duygusunu tadışımız. Mayıs girişinde herşeyden bihaber nefes alışlarımız... aynı yollardan birbirimizden habersiz geçişlerimiz...

Yıllar sonrası adına saatlerce sayfalar sıraladık. Ve yine, yıllar sonrası adına uzun uzun Hiç olmalar bıraktık. Azar azar arttı hissizlik dürtüsünün etkisizliği. Azar azar uzaklaştık bencilliklerimizden. Koca yok oluşlara adım attığımız saatlerde ilmek ilmek dualarla işledik  önümüzdeki kumaşa bir nebze hafifleyebilmek adına tüm sevinçlerimizi. Bizden çok uzakta, çok imkansız yerlerden aminler bulaştı ipliğimize.

Şimdi seyretmek şuncacık adımla bu çapta bir gelişmeyi, tıpkı onlarca yıldızın kayışına bir göz değişinde rast gelmek gibi.

Gökyüzünün yürüyüşüne denk geldim geçen onca uykusuz gecede. Meğer tüm adım atışlarımız bize yaklaşan şeyleri görebilmek çabası içine girişimizdenmiş.

Gelişin öyle muazzam ve öyle kusursuzdu. Tüm yok oluşları yüreğinde toplayabilecek kadar zariftin. Böyle gecelerde, gökyüzünün tüm tonlarıyla şu küçücük ve içi kırıklarla dolu yüreğimde yürüyüşe çıkmasına karşı duyduğum heyecan gibiydi seni yaşamak.

Yaşamak...
Sahi, hangi açıklamayı yüklüyorduk buna ? Hangi kavram, bu denli büyülü bir kavramı bastırabilecekti ? Ya da daha doğru bir cümleyle, 'yaşamak' kavramı ne zaman hissedilebilirdi ?

Hatırlıyorum, avuç dolusu dualarımın karşılığını aldığımda hissettim. Ve endişeyle bakan gözlerinden şefkat ve merhamet yaşlarının süzüldüğünü gördüğümde. İçim, senin o koskoca ve dimdik yüreğin için acıdığında, birbirimize attığımız adımların sonuna imza atamayacak olmamız ihtimalini düşündüğümüzde, ve içinde bulunmaktan en çok korktuğum kitap ve mezarlık sahnesini her dile getirişimde, yaşadığımı, iliklerime kadar hissettim.

Yaşamak, kırık kırık nefes almak ve özledikçe yitip gitme dürtüsünden kaçarak son bir arzu uğruna yeniden hayata bağlanmak demekti. Yaşamak kavramı, hayatıma doğan bir mayıs güneşiyle şekillendi.

Şimdi, nefes alışlarımızın ve göz açıp kapayışlarımızın, mutluluklarımızın ve kahkahalarımızın ortasına düşen 'keşke' ve 'acaba' kelimelerinin bıraktığı izlerden, yıkıntılardan, savrulan acı dolu genzimizi yakan buharlardan ve kokulardan uzakta uyanmanın adı yaşamak.

Yaşamak, Bir omuzda sabahlara kadar ağlayabilmenin vereceği güven, ardından akıntısının izini bırakan göz yaşının sıcacık bir el ile silinmesinin vereceği sakinlik, 'ben buradayım' diye kurulacak bir cümlenin vereceği rahatlığın adı.
Merhamet dolu gözleri izlemek, bu izlenime kapılmış giderken hiç kendine gelememek. Sessiz sessiz, tebessüme tebessüm katarak yürümek. Şimdi yaşamak, gökyüzüne eşlik etmek. Şimdi nefes almak seninle göz göze gelmek ve kesintiye uğradıkları günler adına saatlerce öylece gömülü kalmak içlerinde. Şimdi adım atmak, geleceğe doğru hızlanmak, duraksamak, soluklanmak adına sayfalarına ihtiyaç duymak ve beklemek kavramının hakkını sonuna kadar verebilmek. Tüm bunların adı, yaşamak.

Aynı buluta bakarak, aynı havayı soluyarak, umudu parlatmak adına kendimizi nice ayrıntılara adayarak , büyümek. Seninle büyümek, seninle devam etmek ve seninle göz yummak tüm arda kalanlara.

Bahşedilmiş en büyük huzur. Her zerremle inandığım, temeli sarsılmayacak yegâne kavram...

Fakat bazen, nasıl da acımasız oluyorlar. Ve yine, bazen nasıl da yalnız bırakıyorlar. Kısa sayılacak birkaç gün için içimizde kurduğumuz süslü dünyalar ve o dünyalar içerisinde her gün boğulmak, boğuldukça saplandığımız bataklıklarda  kaybolmak. Endişeler ve ardın sıra yankılanan huzursuzluklar... hepsi, zaman kavramına duyduğumuz sitemden, hepsi yalnız kalışımızı, yalnızlığımızı paylaştığımız kişiden sonra sindiremeyişimizden.

Kırgınlık üzerine kırgınlık, hüzün üzerine hüzün. Bıçak gibi birden bire kesivermek tüm cümleleri. Yarınlara emanet etmek tüm sözleri, bugün için birşey yapamamak. Öylece oturup saatlerce geçmişi okumak. Ve tüm bunların hepsi, yalnızlığımızı emanet ettiğimiz kişilerin ve hayallerinin bizi yalnız bırakmasına karşı duyduğumuz öfkeden.

' Bir gün daha kelamsız bitiyor ' cümlesine yaslanmaktan ve bu cümleye yapışmaktan tüm asabiyetimiz.

Mavi olmayan her rengi üzerimizden okudukça uzaklaştırmak, 'yarın' kelimesiyle günden güne artan ve bizi içine hapseden şu grilikten bir an önce kurtarılmak duasıyla...

Vesselam...

Yorumlar

  1. Tıpkı güneşin doğuşuna benzetiyorum yazılarını. Her vakit farklı bir ışıltıyla buluşturuyorsun bizleri. Yazdıklarından çıkardığım dersler için Teşekkür ederim...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dokuzun Öyküsü

Salt Bilmek Anatomisi

Şâd