13 Mayıs

Yazmak için çok acı gerekir zannımca, vesselam...

Acıya taşmak, yanmak, ateş olmak gerekir. Birine yaklaştığın vakit, onu yakmaktan korkacaksın hem ona yanmaktan...

Korku...
Yazının evrensel dilidir. Ateşi yazabildin mi hiç ?!... İstisnasız her gün ve her gece acıyı da, ateşi de beraber yazdım.
Sonra titreye tireye parmağımı kağıtların ucuna sürdüm. Sürmem ile kağıtların üzerinde hakimiyetini ilan eden cümlelerimin alev alması bir oldu. Benim külleşmem ve kağıtlar üzerinde yer alan her bir harfin tek tek toz olması gibi.

Oldukça soğuk bir gecede yakılan, cılız bir ateşin kimseyi ısıtamayışı gibi...

Elimi uzatacak gibi oluyorum. Sonra karşımdakinin de benim ile aynı kadere bağlanacağından korkuyorum. İçinde gömülü kaldığım şu dehlizin duvarlarına birilerinin adını yazmaktan çekiniyorum.

Yanacağını bile bile kim yaklaşır ki bir ateşe ?

İnsanlardan kaçışım bu yüzden belki de...
Serin bir yaz gecesinin içinde, yüzüme vuran ılık rüzgarı ve bu denli büyülü bir rüzgarın baş döndürücü kokusunu hiç hissedemeyişimden. Ilık rüzgarların koca ağaçları tavaf ettiği gecelerde benim, gözlerime hapsolan su birikintilerini özgür bırakmak umuduyla o tavafa ortak olmamdan.

Uyuşturulmuş hislerim ve başımı, alışılmışın kesinlikle dışında olan bir kabullenme ile öne eğip, beni kör edecek kadar karanlık bir gecede, sağır edici bir sessizliği içime çeker gibi dizlerimi olağan gücümle karnıma çekip  ellerimi moraracak kadar sıkarak birbirine kenetlemem.

Dişlerimi sıka sıka  derin nefesler aldığım saatlerde, gökyüzüne bakıp ' biliyorum geçmeyecek ama alışacaksın ' diyerek bağırmamdandır hepsi...

Kendi içimde her gece kenarından döndüğüm uçurumlardan yankılanan sesler.

Gürültüler ülkesinden ateşin içine düşmeye râzı bakan bir çift göz ile daima karanlığın verdiği ürkütücülüğü yok etmeye karşı duyduğum istekten...

Biraz sabır diyorum...
Sabır.

Gözlerimin şişkinliği inene kadar. Ilık rüzgarlara binaen bedenimde kalıplaşmış halde ebediyetini kanıtlamış uyuşukluk hissini atana kadar. Yeniden hissedip, hiç düşünmeden bir an durabilme yetisine sahip olana kadar.

Kendinden emin birkaç adım sadece.

Gecenin sessizliği, çığlıklarla süslenmiş bulutların üzerimize nazikçe indirdiği yağmur damlalarıyla yırtılmaktan vazgeçene kadar.

Karanlık,  kör etme huyunu terk edip yeni ışıklar için kapılarını açana kadar. Hislerin hevesten ve yanılgıdan ibaret olmadığını gösterene kadar.

Ve insanlarda,
Her olaya farklı bir evin çok başka bir penceresinden bakabilme yeteneği oluşana kadar...

Şayet çok ise tüm bunlar, belki de yangından kurtarılabilecek bir şeylerin var olduğunu fark edene kadar...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dokuzun Öyküsü

Salt Bilmek Anatomisi

Şâd