Hazirana Mektup

Bir yaz gecesinin yaklaştığını hissediyorum. Aydınlık mı, karanlık ve kasvetli mi kestiremiyorum.

Birileri dolaşıyor kafamda. Kalbimde, kalem ve kağıtlarımın üzerinde. Göz kapaklarımın içerisinde. Umursamadan bir köşede çürümesini beklediğim küçük kırgınlıklarımın, devleşen resimlerinde.
Kuramadığım, kuramayacağımız cümlelerde...

Birileri hep bağırıyor. Birileri, hep kötü bakıyor. Birileri, hep herşey sessizce yaşansın istiyor.

Bir hayal parçalanırken sessiz kalınabilir mi ? O parçaların yere çakıldığı vakit bin parçaya bölünüşleri sessizce silinir mi kulaklardan ? O kırıklar üzerinde atılan küçük adımlar, büyük depremler... sessizce geçip giderler mi sahiden ?

Üzerimizdeki  tüm bencilliğin, griliğin ve stabilleştirilmiş yaşam çizgilerinin izlerini alıp götürebilir mi biri ?
Tüm kayboluşlarımızı çalabilirler mi ? Ya da duvar diplerine sinen çığlık seslerini...

Birileri ! Birileri artık bizi uyandırabilir mi ? Sebebini bilmeden üzerimize geçirdiğimiz bu giysileri -kalabalık ve aydınlık- çıkartabilirler mi ? Bu sonsuz çizgiyi bölebilir mi birileri ?

Işıkları söndürsünler artık. Belli ki aydınlıktan kaçıyor kelimelerim. Böyleydik hep. Böyleydim.

Ben göz kapaklarımda sakladım karanlığın, aşık olduğum tonlarını. Onların silüetlerini. Ve birileri hep ışık tuttu.

Kim onlar ? Tanıyamadığımız, hissetmediğimiz ama varlığına inandığımız birileri. Belki çok başka ülkelerde, tanımadığımız bir insan kafilesi. Tanımaya muhtaç olduğumuz birkaç çocuğun, canı yandığında titreyerek ortaya koyduğu, hiç durmadan devam edecekmiş hissini veren ağlama sesi.

Küçük bir kız çocuğunun babasını kaybedişi gibi. Sonrasında onun içinde oluşan boşluk ve o boşluğu doldurmaya gücü yetecek bir şeyin bulunmamasının verdiği çaresizlik hissi...

Bu hep kendi, bomboş mantıklarınız içinde " toplumsal yapıdan soyutlaşarak kendini dış dünyaya kapatmak " olarak tabir ettiğiniz bir alışma süresi.  Bir kabullenme sancısı.

Bir insan, bir kız çocuğu. Öyle bir yaşar ki sizin sakince ve yumuşak başlılık ile atlatmasını istediğiniz o travmayı. Dünyanın en büyük çığlıkları duyulur sessizliğin sokaklarında 7 kat kilitli  bir kapının ardından.
Bir insan vücudu, ne kadar parçalanabilirse, onun kat ve kat daha ürkütücüsü ile parçalanır minik ayakları.
Öyle bir açar ki o gözlerini, sizin donuk ve renksiz suratlarınıza bakarak. Yalvarırcasına...

Tek bir cümle dökülür ancak o kızın ağzından bundan sonra. " Lütfen söndürün tüm ışıklarımı. "

Artık, göz kapaklarının sınırları ardındadır onun tüm renkli hayatı...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dokuzun Öyküsü

Salt Bilmek Anatomisi

Şâd