Karanlığın Himayesinden Çıkmak

Bir kitapta kaybolmak, bir yazıda saklanmak, bir kaleme dayanmak...
Geceyi selamlamak ve gökyüzüne aşkların en güzeli ile bakmak. Tüm bunların hüküm sürdüğü ama dışarıdan tüm hastalık renklerini üzerinde taşıyan, sessiz ve depremlerle dolu kimsesizliği ile  karanlık bir yer...

Yakılsın yanında gemisi olmayan limanların hepsi. Uzaklaştırılsın oradan tüm varlıklar. Eğer yoksa limana taşınacak bir gemi mutluluk, yakın gitsin.
Var mı ehemmiyeti ? Var mı acımayacak can?

Öylesine soluk ve öylesine gri. Böyle bir limanda, yükü mavi gökyüzü ve gökyüzüne aşık beyaz bulutlar olan bir umut gemisi nasıl beklenir ki ?
Tüm bunlar sınarken limanın sabır ve sadakatini, bir hüzün yayılıyor önce ortaya. Sonra, bir bahar havasının yaydığı sevinç yankılanıyor ortalıkta...


Belli ki bir umut gemisi yaklaşıyor bu limana. Geminin de ışıkları yok. Gemi de karanlık. Gemi de sessiz. Ve belli ki, o da kimsesiz... uzunca bakıyor geride bıraktığı sonsuz maviliğe. Uzunca ve ürkek gözlerle,  Titreyerek.

Kırıntılar bırakıyor ardında, o koca mavi ve kalabalık denizde.  Ağırlık düşündüğü ne varsa bırakıyor arkasında.
Liman, bir ses bekliyor. Bir ışık. Umut geliyor ama karanlık ve bir okadar da rüzgarlı...
Peki, ya bir fırtınaya dönüşecekse tüm bu bekleyişi bile ayrı hoşnut eden anlar?
Uzunca bir bekleyiş...

Bile bile yaklaşmasını istiyor liman. Sonu kötü de bitse -gerçekleşmesinden korktuğumuz bir ihtimal-  güzel bir anı,  mutlu birkaç dakika anlatılabilecekti başkalarına...

Bu kararmış limanın da vardı bir geleni. Çok bekledi ve gemi, tüm karamsarlığını yok etmek için limanın, zor da olsa geçmişini ve uğraşmaya aşık olduğu muhtemel felaketlerini bırakıp geldi.

Bu limanı yakmaya gerek yok artık. İskeleler ile donatılsın çevresi...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dokuzun Öyküsü

Salt Bilmek Anatomisi

Şâd