Bir Damla

Uzunca bir süreden sonra çıktım saklandığım çürük, küflenmiş, tavanından sular sızan köhne sığınağımdan. Sebebini bilmediğim halde kendine çeken, içinden çıkmayı hiç düşünmediğim bir sığınak...

Her göz kapayışımda yeniden ziyaret ettiğim, her göz açışımda ziyaret edildiğim...

Uzunca bir süre sonra yağmurda,  sadece heyecandan  karın boşluğuma saplanan ağrıyı hissederek gezdim şehrimin gri taşlarla döşeli kırılmış sokaklarını...

Bir farklıydı yerler. Taşlar ve insanlar. Ben bugün insanların adım atışlarındaki seslerini dinlemeden yürüdüm. Islanmaktan korkmadan  ve  o seslerin anlattığı hikayelere konuk olmadan nefes aldım.

Ben, bugün, bir cam kenarında beni de anlayanlar vardır diyerek sustum. Suskunluğumu anlayan ve sağır edici sessizlikleriyle savaşanlar var. Bir kitaba saatlerce gömülüşümü, gülen gözlerle bağırışlarımı, yazdıklarımla kalemim arasındaki  bağlantıyı ve hatalarım sonucu ortaya çıkardığım koyu kırmızı çizgilerime olan sadakatimi anlayanlar var.

Belki benim haberim yokken, içinde fırtınaların koptuğu, ihtişam ile seyredilecek kadar kusursuz gecelerde, koca depremleri ağırlayan, belki  daha önce kimsenin göstermediği bir sabırla susan birileri var..

Yangın yeriyken içimizdeki en uç noktalar, gözünüzün içine çok uzaklardan bir selam için bakanlar...

Herşey, herkes, tüm mevcudat. Hepsinden soyutlaşmak için yaşadığınız günlerde, birden tüm boşvermişliğinizi ve siyahlığınızı yıkan olaylar silsilesi.

Yeni renkleri kabul etme çabalarım ve yeniden gözlerimi aralama eğiliminde bulunmam...
Yaşadığım sarsıntılara dur deme gücüne erişmem. Hepsi, belkide tamamen vazgeçtiğiniz sırada birden devleşerek yüreğinize, sadakatli oluşunuza hükmeden bir takım sezgiler...  birkaç ses ve cümle. Bir umudu birkaç sayfa yazıda  aramak belkide.

Belki sadece sabır.
 Birşeyleri kalbimizdeki depremlerle de anlatabileceğimiz kanısına varmak ve her şeyi somut birkaç cümleye bağlamaktansa çok daha özel ve içten paragraflara aktarmak. Belli bir süreyle kendimizde saklanmak...

Belki sadece sadakat. Birgün, tüm gözlerin önünden çok uzakta da olsak, göz açıp kapayışımızla zihnimiz için çektiğimiz fotoğrafları, kokuları, cümleleri, ve gecenin kör saatlerinde kalemin kağıda değdiği vakit çıkardığı sesleri bir bir hüzünle anımsamak.

Yokluktayken kalbe düşen şu bir damlanın deryaya dönüşeceğini bilerek yaşamak.


Ve işte belki her şey, tüm engel ve olasılıklar, birgün bu deryanın büyüsüne kapılıp mutluluk kavramını izleyebileceğimiz günlerin yaydığı serinliktir,

koca ve uzunca bir boşluktan bize doğru yankılanan..



Yorumlar

  1. Bazen sadece yazdıklarıyla tanınır insan işte o insanlardan bir insan...

    YanıtlaSil
  2. Yokluk, yoksunluk... Kalbi izdüşüm, bu olgulara rağmen başka bir kalbin kapısına dayanıyorsa ve burada inadına direniuorsa gerisi teferruattır habibim... Şair: Habibim fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı, derken katrenin deryaya evrildiğini görmüştür zannımca?!... Duygu da var, duyum da var akli tefekkürler de varsa ki muhakkaktır, o zaman yürü Ferimah, yol senin, ufuk senin, ışık senin, gökyüzü herkesindir sen de oraya bak, çünkü mavidir ve mavi de iyidir, unutma!!!...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dokuzun Öyküsü

Salt Bilmek Anatomisi

Şâd