Nagehan

Öyle bir zamanda oldu ki ziyaretin. Ben, ne uyanıktım ne de temkinli...

Öyle bir anda buldun ki beni, düştüğüm koca karanlık ve kalabalık boşlukta. Ne çıkmak istedim ordan ne de saklanmaya devam etmek. Beni, iki adımım arasındaki bir uçurumda yakaladın, öylesine korkak ve umutsuzken...

Biraz sakinlik dilerken buluyorum şimdilerde kendimi. Biraz hazırlıklı  ve biraz gülerken. Ara ara soluklaştığı oluyor beynimin duvarlarına geceleri çığlıklarla ve tırnaklarımla beraber kazıdığım anların. Fakat izleri bir türlü silinmiyor üzerimden. Hep bir karartı ve hep bir bezmişlik hakim düşüncelerime.

Belki, bir gün o uçurumdan beraberce döneriz. Hiç konuşmadan. Söylemek istediklerimizi susarak anlatmak için adımlar atarak...

Yıllar sonrası için planlar yaparken yakalıyorum kendimi, yüreğimin ücra köşelerinde hiç kımıldamadan öylece asılı duran tozlu ve renkleri solmuş portreler içerisinde. Şimdi karşıma geçsen, birşey anlatamayacağımdan eminken...

Ben, olabilecekler çerçevesi içinde, bazen çizgileri aşabildiğim kadar aşarak, hep en kötüsüne hazırlıyorum kendimi. Olur da bir gün sen de gidersen köşeleri isten kararmış ve temizlenmesi zaman alacak şu ülkeden aleladece, üzülüp atlatmam zor olmasın...

Kolay mı hayallerle süslediğin, herkesten kaçırıp kendi kalemine hapsetmek için sakladığın bir şeyin seni paramparça etmesi...
Şayet, olursa böyle bir şey, bir depreme daha rastlarsam...
Ben bunu atlatamam azîzim. Ben bir veda daha kaldıramam.

 Belki 3 gün belki 2 yıl sonra,  vakitsiz ve mevsimsiz geldiğin gibi geri dönüp gidemezsin. Vazgeçemezsin...
İnanmam ben asrımın uydurmalarına. Gitmezler diye peşinen güvenilip kurulan hayaller ve planlara.

Geleceksen tam gel azîzim.
Olur mu öyle dillere düşmüş, kendimize sakladığımız, bir şiirin son mısrasında karşılaşmak duygusunu başkalarıyla bozmak.
Kendi içinde, zamanı gelene dek yaşamak varken. İçinde, bir çocuğu büyütür gibi şefkatle o karmaşayı büyütmek ve vaktinde ortaya çıkarmak varken.

Yakışmaz azîzim...
Bu ne bizlere, ne bu duygu ve düşüncelerimize yakışmaz. Usul usul, büyüte büyüte ve en önemlisi sessizce birkaç yıl sabretmek. Sabrettikçe kendimizi aynı şeyleri okumaya, aynı kelimeleri yazmaya ve aynı doğrultuda düşünmeye vermek.

Aynı şeyler olacak azîzim düşündüklerimiz. Farklı durumlara aynı tepkileri vereceğiz. Adım atışlarımızdaki sesler aynı olacak. Ses tonlarımızdaki karmaşaya bulanmış hüznü ezberlemek gibi...
Dağınıklıklarımız beraber toplanacak. Hep bir yerlerde, farklı mevsimlerde aynı ürpertiyi yaşayacağız.

Birbirimizden habersizken olacak tüm bunlar. Yüz yüze bir laf etmek ihtiyacı duymadan.

Ve sen...
Şu uzun sürede beklemekten usanacaksan şayet,  hiç gelme. Vazgeç şu dakika...

Sanma ki boşa çıkacak beklemekle geçen onca yıl. Sakın sanma ki bir gün bitmesi için tüm bu adımlar. Bu herkesten ve herşeyden kaçırıp kendimizle yaşadığımız kudretli his, bize sonsuzluğun kapısını açacak belki. Uzunca bekledikten sonra.

Zaman azîzim...
Yere indirilmiş bakışlar ve zaman...


Yorumlar

  1. Duygu Turnacı11 Mayıs 2016 23:52

    Yazdıkların yüreğimdeki acıları bastırıyor kardeşim, dahada kuvvetleniyor sabrım. Daha çok çoğalıyor sükutum. Beklemeye değecek çok şey var vesselam, yağmur gibi yağsın üzerimize bu sabır..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dokuzun Öyküsü

Salt Bilmek Anatomisi

Şâd